Zannedersem babamın bana aldığı ilk yazılı eser Meydan Larousse ansiklopedisiydi. 11 yaşında olmalıydım. Her canım sıkıldığında ilk cildi alır sırayla kelimeleri ve açıklamalarını okurdum. O zaman bile okunacak çok şey var zaman yetmeyecek diye düşündüğümü hatırlıyorum. Kaldığım yeri unutmamak için eski bir kartpostalı sayfaların arasına sıkıştırırdım. Ebeveynlerimin yanından taşınırken o kartpostalın Ö harfinde olduğunu hatırlıyorum. Yaşım 21 idi.
Fransızca eğitimim başladığında önce Tin Tin çizgi romanları geldi. Bir süre sonra da Arsene Lupin’in tekmili birden maceraları. Herhalde 11 ya da 12 kitap olsa gerek. Hala bende duruyorlar. Arada bir açıp kokladığım oluyor. Kim demiş zamanda seyahat mümkün değildir diye?
Baba evinden taşınırken 11 koli kitap kaldırmıştım. Hayatı boyunca tek bir kitap okumuş olan babam (Erol Toy – İmparator) ile ve kısmen tek bir kitap okumuş olan annem (İncil) buna karşı çıkmıştı. Kısıtlı kültürlerini ele vereceğinden mi yoksa dekorasyon kaybı olarak gördükleri için mi bilinmez, Fransızca ve İtalyanca olanları evde bırakmak zorunda kalmıştım. Bir süre sonra çocuklarını yabancı bir evden gizlice kaçıran baba misali ebeveynlerime her yemeğe gittiğimde geride bıraktıklarımı birer ikişer hak ettikleri yere getirmiştim. (Annem durumu ancak 3 yıl sonra fark edebilmişti.)
O dönemde günde 12 saat okuyor ve 12 saat çalışıyordum. Uyumak mı? Zaman kaybı gibi geliyordu. Bu durumun vardığı nokta 28 yaşıma geldiğimde bir envanter çıkarma zorunluluğu oldu. O envanter hala duruyor. 3211 kitap (Resimli tematik ansiklopedi ve sanat kitapları dâhil) biriktirmiştim. Bazen bakıyorum da ne gereksiz kitaplar okumuşum. O dönemin sonunda kitap oburluğunu bırakıp iyi bir “gurme” olmak zorunluluğu iyice hissedilir olmuştu. Ben de öyle yaptım. 1000 kadar kitabı kolilere doldurup işyerinin deposuna kaldırdım.
35-36 yaşımdayken herhalde 3000 civarı kitap kütüphanemin konuğu iken hayat nehrim yatak değiştirdi. 3 yıl içinde sayısız kere taşındım. Benim dışımda en büyük darbeyi kütüphanem aldı. İskenderiye Kütüphanesi yangını hariç bana en çok acı veren olaylardan biridir. Günün sonunda tekrar yerleşik hayata geçtiğimde 600 civarı kitap kalmıştı. Ama artık ben de ince eleyip sık dokuyarak okuma dönemime girmiştim.
Kırkından sonra azanı teneşir paklar lafı cinsellik ile ilişkili de olsa benim durumumda kitaplar için kullanılmasında bir sakınca yoktur. Ellime bastığım gün seçkin ve nitelikli 2000 kitabın artık okunmayacak olan 1500 kadarını tekrar kolileyerek özel bir depoya kapattım. Kalan 500 kitap benim yoldaşım oldu. Bazen aynı yatakta yattık, bazen koltukta oturduk ve her zaman yolculuklarıma eşlik ettiler.
Bugün “crème de la crème” 400 kadarı yazı yazdığım masamda, yazı masamın arkasındaki kütüphanede ve yazlığımın kütüphanesinde bana yarenlik ediyor. Sabah kalktığımda kahve merasimine girişmeden bile önce yazı masamda ve yan raflarda arzı endam eden 50 kadar kitabın her birini renginden tanır gözlerimle selam veririm. Bir ara utangaç ortağı olduğum bir hukuk bürosunda sevimli çaycımız Selin’in bana, 20 kişinin çalıştığı bir ofiste kitaplarım çalınırsa farkında olmayacağımı söylediği günden sonra her sabah içtima yapıyorum. Çok da uğraşmam gerekmiyor çünkü ben içeri girer girmez bana selam edip kendilerini göstermek için kıpır kıpır oynaşıyorlar.
Hervé M. Abajoli